Sıdıka, Engin ve ben Salı akşamı Burgazada’yı keşfetmeye karar vermiştik. Turumuza Çarşamba günü sabah 10 civarında Kabataş iskelesinde başladım.
Hafta içi olduğundan ve 8:40 da gezi başlangıcı için çok erken olacağından 10:40 vapuru en uygunuydu. Bu vapur Kadıköy’e de uğrayıp Kınalı Ada’dan başlayarak dört adayı da dolaşıyor. Bindiğim vapur 20 dakika içerisinde Kadıköy’e vardı, muhtemelen benden de önce yola çıkmış olan Sıdıka ve Engin de bana katıldı, keşif ekibimiz tamamlandı. Vapurda ilk iş Sıdıka’nın her zaman olduğu gibi yanında getirdiği müthiş kahvaltı ve vapur çayıyla karnımızı doyurduk. Zaten birkaç dakika sonra da Kınalı Ada’ya varmıştık.
Bir on dakika kadar sonra da hedef adamız olan Burgazada’ya vardık.
Burgaz’ı bilen bilir adaya gelenleri ilk olarak metruk bir şekilde duran, çok da güzel büyük, beyaz bir ahşap yapı karşılar.
Tabi biraz detaya baktığınızda sizi aslında iskelenin tam karşısındaki Sait Faik Abasıyanık’ın heykelinin karşıladığını görürsünüz.
Sait üstatla biraz oyalanıp hasret giderdikten sonra sağa dönerek faytonların ve çay bahçelerinin olduğu tarafa yöneldik.
Biz bisiklet sevdalıları için ilk dikkatimizi çeken şey sol tarafımızdaki bisiklet kiralama dükkanı oldu. Oradan akşam 19:00’a kadar saatlik ya da günlük bisiklet kiralanabiliyor. Geçen sonbaharda saatliğini 7,5TL’den kiraladığım için fiyatları sormadık ama İstanbul’dan hesaplı olduğunu söyleyebilirim. Sonuçta ada turunuz için bisiklet götürmek istemiyorsanız ya da bisikletiniz yoksa orada kiralamanız mümkün.
Bisikletçinin karşısında bizi daha büyük bir sürpriz bekliyordu. Orada dört ayaklı minik rehberimiz Hachiko’yla tanıştık. Daha doğrusu bakıştık, konuştuk, birbirimizi beğendik ve dost olmaya karar verdik. Hachiko’yla beraber dört kişi olarak sahili takip ederek, Adalar Gezinti Yolu Caddesi üzerinden adanın arka taraflarına doğru yola çıktık. Kısa bir yatay sürüşten sonra hafif bir eğimle tırmanışa geçtik ve ilk erik ağaçlarını görene kadar da durmadık.
Yolun üzerine dallardan sarkan yeşil eriklerin cazibesine kapılarak bolca duraklayarak çıktığımız ilk yokuşu hissetmedik bile. Bu yol bizi Cennet koyunun da yakınından geçen Cennet Yoluna bağladı. Hava 18-19 derece civarında olduğundan koylara inmedik. Adada Dil tabir edilen burnu da geçerek Madam Marta koyunu da yukarıdan izledik. Ardından Kalpazankaya sokağı takip ederek sokağın sonundaki aslında adaya hiç yakıştıramadığım Kalpazankaya Restoran’a geldik. Kapıdaki uyarıyı okuduk ve girmemeye karar verdik. Bisikletle girilmez, çay kahve servisi yapılmaz gibi hiç de dostane olmayan birçok madde yazmışlardı kapıya.
Hachiko ve üçümüz geri döndük, Kalpazankaya sokağın sonunda yaklaşık bir kilometre ileride soldaki Aya Nikola çay bahçesinde birer kahve birer de çay içtik.
Ardından asıl tırmanışımız olan Bayraktepe ve Hristo Manastırı çıkışımıza başladık. Patikadan bozma taşlık bir yol olan çıkış profesyonel bisikletçileri bile zorlayacak cinsten. Eğim çok fazla değil ama yolun yüzeyi sürüşü zorlaştırıyor. Yaklaşık bir kilometrelik bu yokuş sürerek de yürüyerek de yarım saat kadar sürüyor. Bütün zorluğuna rağmen mis gibi yaban kekiği kokuları arasında yokuşu çıkmak gerçekten büyük bir keyif oldu. Birimiz yokuşun neredeyse tamamını sürdü, diğerimiz yarısını sürdü ve üçüncümüz tümünü ittirdi.
Tepede bizi çok güzel kocaman bir meydan bekliyordu.
Meydanın çeşitli taraflarından hem diğer adaların tümünü, hem İstanbul’u, hem de Burgazada’nın meskun aşağı kısmını keyifle izleyebilirsiniz.
Dördümüz oraya vardığımızda koca alanda sadece üç tane turist vardı ki onlar da adaların en sakininde rastladığımız ilk turistlerdi. Kısa bir sohbetten sonra yanlarından ayrıldık ve tepedeki Hristo Manastırı’nı görmeye gittik. Manastır gerçekten küçük ama sevimli; yanında zangocun evi ve ufak da bir mezarlık var.
Manastır bahçesinde bir miktar eğlendikten sonra ki salıncak vardı, evin boş olmadığını fark ederek bahçeyi terk ettik. Meydanda bir çok başıboş dolaşan at hatta tayları da vardı. Meydan aslında rahatça piknik yapılabilecek hatta çadır bile kurulabilecek gibi görünüyor.
Bir süre dinlendikten sonra yolun devamı çok dik ve tehlikeli olduğundan geldiğimiz yokuştan geri döndük. İniş biraz cesaret isteyen bir down hill parkuru oldu. MTB’lerimizle oldukça eğlenerek taşlı yolu sonlandırdık.
Turumuza adanın içlerinden geçen Gönüllü caddesi üzerinden devam ettik. 10 dakika kadar sürüşten sonra yolun solundaki Aya Yorgi Manastırının yanındaki Cennet Bahçesi’ne vardık.
Cennet Bahçesi işletme olarak adanın yaramaz çocuğu. Her yaz olduğu gibi bu yaz da müzik festivalleri düzenleyeceklermiş. Bahçenin sahibiyle sohbet ettik ve bize adada yaşadıkları problemleri anlattı. Sonuç olarak orada bir bisiklet festivali yapmak isteyip istemediğimizi sordu, biz de istediğimizi ama konuyu kolektifin diğer üyeleriyle de görüşmemiz gerektiğini söyledik. Bahçenin sahibi çaylarımızı bize ikram etti ve oradan da vedalaşarak ayrıldık.
Dördümüz aynı caddeyi takip ederek iskele meydanına indik ve Sait Faik Müzesi’ni aramak üzere ara sokaklara daldık.
Ada zaten çok küçük olduğundan muhteşem güzel sokaklardan geçerek müzeyi bulmamız çok uzun sürmedi. Müze çok sevimli küçük bir müstakil ev. Darüşşafaka’nın himayesi altında. Girişi ücretsiz ve içine girince sizi gerçekten yazarın dünyasına götürüyor. Her odası ayrı sevimli ve naif. Yazarın oturma odası, yemek odası, kütüphanesi, yatak odası korunmuş ve yazarla ilgili bir çok belge/yazı sergileniyor. Müzenin en alt katı küçük bir okul gibi düzenlenmiş, bir sınıf ve bir de okuma odasından oluşuyor. Diğer katlar ise büyük oranda yazarın evini kullandığı gibi korunmuş.
Müzeyi gezdikten sonra üçümüz de acıkmıştık, üçümüz diyorum çünkü Hachiko biz iskele meydanına iner inmez bizi terk etmişti. Çarşı caddesindeki Ada Kebap Pide Salonu’nda yemek üzere karar kıldık ve lahmacunlarımızdan tattığımızda doğru kararı verdiğimize emin olduk. Odun ateşinde incecik hamurlu nefis lahmacunlar yapıyorlar. Çaylarımızı içtiğimizde saat 17:30 olmuştu bile. 17:35 vapuruna binerek Bostancı’ya döndük.
Bu keşif gezimiz sonunda edindiğimiz son derece olumlu izlenimlerimiz nedeniyle kolektifimizde bir Burgazada turu etkinliği açmak istediğimize karar verdik…
Yazan: Şaman Bayyurt
Yapıcı eleştiriler ve fotoğraflarıyla katkıda bulunan yardımcı yazarlar:
Sıdıka Mutlubaş ve Engin Toprak