Sıdıka, Engin ve ben bu hafta da Kınalıada’yı keşfetmeye karar verdik. Turumuza yine birinci tekil şahısla başladık ve kısa süre sonra Kabataş iskelesine Sıdıka’nın da gelmesiyle vapur henüz kalkmadan iki kişi olduk. 20 dakikalık Kadıköy yolculuğundan sonra Engin’i de iskelede karşıladık (sol arkada zafer işareti yapan kırmızı trikolu kardeşimiz) ve Ada Kaşifleri ekibini toplamış olduk.
Metal eşeklerimizi vapura yerleştirdikten sonra keyifli yolculuğumuza başlamış olduk.
Yaklaşık bir saatlik yolculuğumuzda ilk olarak Acıbadem’deki squat’dan (Acıbadem Lojman) iki yeni dostumuzla hoş bir karşılaşmamız oldu. Tabi bir miktar sohbet ettik ve Facebook bağlantılarımızı kurduk. Acıbadem Lojman’ı ziyaret etmeyi de planlarımız arasına aldık. Dostlarımız Heybeliada’da Lucy in the Sky with Diamonds temalı bir bisiklet toplaşmasına gidiyorlardı. Biz istikrarımızı koruyarak vardığımızda dostlarımızla vedalaşıp Kınalıada’da vapurdan indik.
Adaya ilk çıktığınızda hemen iskelenin karşısındaki Sirakyan ikiz evlerini görürsünüz. Evler en azından dış görünüş olarak alışılagelmişin dışında güzel bir mimariye sahipler.
Evleri gördükten sonra önce körlemesine sahili takip ederek batıya yani denizi arkamıza aldığımızda sağa doğru sürdük bisikletlerimizi. Birkaç yüz metre sonra yolun sonuna geldik ve geri dönmeye başladık. Sahile paralel ikinci sokağa geçtik ve adanın çarşısından da geçerek Manastır Tepesi’ne tırmanmaya başladık. Bu adanın birçok sokağı merdivenlerle son buluyor, o nedenle körlemesine sürdüğünüzde bir ileri ya da bir geri sokağa girmeyi göze almalısınız. Manastır tepesi 93m rakımda olmasına rağmen %20’ye varan eğimiyle yürümek için bile kısmen oldukça sarp. Öyle ki çıkarken ittiğimiz bisikletlerimizi inerken de kısmen çekmek zorunda kaldık. Bu ada gezilirken bolca yavaş sürüldüğü ve bisiklet itildiği için aşağıdaki gibi güzel binaları izlemek için bolca vaktiniz oluyor.
Tepeye vardığımızda ilk olarak manastırı gördük ve tabi içini, en azından bahçesini görmek için can atıyorduk.
İletişimi güçlü dostumuz Sıdıka önden gitti ve bahçe kapısından sesinden yaşlı bir adam olduğu anlaşılan biriyle konuşmaya başladı. Biz de yaklaştık ve içerideki abinin “burada yok öyle bir şey” tekrarlarını duyduk. Yaşlı aksi bir abi bir yandan yerleri süpürüyor bir yandan da bizi kovuyordu… Kapıya yanaştım “abi içeriyi bir gezip çıkabilir miyiz?” dedim, bunun üstüne abi “zaman kaybedersiniz” dedi. İnatçıydık gitmedik; “abi biz zaten zamanı öldürmeye geldik, kaybolmaz” dedim ama abi bunu da beğenmedi, giremeyeceğimizi söyledi. O anda kafamda bir ışık yandı ve “abi bir Ave Maria okuyup çıkacağız” dedim. Bunun üstüne geldi ve bize bahçe kapısını açtı.
İçini yine göremedik ama en azından abiyle biraz sohbet edebildik. Manastır yazın okul çocukları için yurt olarak kullanılıyor çocuklar tatillerini orada geçiriyorlarmış. Finansmanlarını da kendi diyanetleri olan patrikahaneden sağlıyorlarmış. Manastırın içini görememiş olsak da, kazandığımız zafer, bir küçük sohbet ve birkaç fotoğrafla vedalaşarak oradan ayrıldık.
Yeşillikler ve kekik kokuları içinde yolumuza devam ettik. Önce ufak bir tepe çıktık ve bir yanlış yola saptık ki adada yanlış yola sapmadan bir turu tamamlamak çok da olası değil. Yol yine bitti, biz yine geri döndük ve tepeden aşağı inmeye başladık. Denize paralel ilk sokağa saptık ki haritada Şükrü Gülesin Sokağı olarak geçiyor. Sokak kısa bir süre sonra dar bir patikaya dönüştü. Hepimiz MTB kullandığımızdan patikayı da keyifle aştık. Bu yolda MTB olmasa bile city bike gibi az da olsa geniş lastiklerin avantaj olduğunu düşünüyorum.
Patikanın sonunda sağa, Nar Çiçeği Sokak’ı denize paralel takip ederek adayı tekrar boydan boya kat ettik. Yolun sonunda iki kez sola dönerek Tekinay Sokak’ından geçtik ve yakın bir sağdan tekrardan sahile indik. Bu sefer doğu yönünde sahilin sonuna kadar gidip geri döndük Kınalıada Camii’nin yanındaki restorana çay ve su içmek için oturduk.
Bir miktar dinlendikten sonra ilginç bir mimarisi olan camiyi de gördük.
Ardından iki üst sokaktaki ikonlarıyla ünlü Ermeni kilisesini görmek üzere yola koyulduk. Bunun için tekrar Narçiçeği sokağa çıktık ama kiliseyi bulduğumuzda bu sefer şansımız yaver gitmedi. Kapıda bir asma kilit vardı ve ne bahçesinde biri ne de kapısında zil vardı.
Tabi amacımız gezmek olduğundan bir hayal kırıklığı olmadı ve aynı sokaktan devam ettik, ardından İskele caddesi üzerinden bir alt paralel sokağa indik. O sokak en alttaki Fazıl Ahmet Aykaç Sokak’la kesiştiğinden Fazıl Ahmet Aykaç Sokak’ı takip ederek Kumluk Beach adı verilen çakıllık plaj girişine vardık. Bayağı bir merdiven inerek plaja geldik ve bu sefer de orada oturarak biraz dinlendik.
Bol bol dinlendiğimizi okuduğunuzda şaşırıyor olabilirsiniz ama ada yolları gerçekten yorucu. Tüm sokaklar aşağı ve yukarı eğimlerle dolu olduğundan yapılan kilometreler az bile olsa toplamdaki irtifa kazanımı oldukça fazla oluyor.Tabi bütün bunlar biz de biraz tembel değiliz anlamına gelmesin, ada turunun keyif turu olduğunda üçümüz de hemfikir olduğumuzdan turları sindire sindire yapıyoruz.
Plajda geçirdiğimiz sürenin ardından merdivenleri çıkarak yine sokağa ulaştık. Adanın gezemediğimiz arka kısmını da görmek için bisikletleri batıya çevirdik ve yokuş yukarı yollandık. 15-20 dakikalık bir çıkıştan sonra adanın bize asıl ödülü olduğunu anladığımız çok güzel virajlı bir inişe başladık. Artık adanın arkasındaydık ve tüm ambiyans bir anda değişmişti. Kekik kokulu, serpentinli yoldan inerken çocuklar gibi şendik desem yalan olmayacak. Hem değişen coğrafik yapı, hem uçsuz bucaksızmış gibi görünen deniz, hem yolun, kelimenin tam anlamıyla bomboş olması, hem güzel kekik kokuları, hem de havadaki pus sürüşü büyülü bir hisse dönüştürdü.
Bilirsiniz bomboş yolda iniş ne kadar keyiflidir; buna rağmen iniş sırasında birkaç defa durarak hayranlıkla manzarayı seyrettik, fotoğraflar çektik.
Kınalı’nın arka tarafında da iki plajdan geçtik ama hava çok da deniz havası olmadığından ve denizin temiz olacağına ihtimal vermediğimizden suya ayağımızı bile sokmadık. Adanın arka tarafı bitip yol yeniden doğuya döndüğünde diğer üç Prenses Adası’nı da gözlere şenlik bir görüntü halinde bir arada gördük.
Yolumuza devam ederek adanın önüne geçtiğimizde günlük sürüşümüzün ada etabını tamamlamış olduk. Bu güzel turu tabi ki taçlandırmamız gerekiyordu ve gündüzden gözümüze kestirmiş olduğumuz Cunda’s Pub & Restaurant isimli meyhanede kimimiz birer tek kimimiz de duble attık. Mezeler lezzetli, fiyatlar da abartılı değil, hesabı da şişirmediler. Güzel Yunan müzikleri çalıyorlar.
Hepimiz turun sonunda birbirimize teşekkür ettiğimizden turun hepimiz için güzel geçtiğini düşündüm. Bence Kınalıada Burgazada gibi ilk anda büyüleyen yoğun bir güzelliğe sahip değil ama adayı gezdikçe ona sempati kazanıyorsunuz. Gitmeden önce adayı tavaf etmek lafını okumuş ve merak etmiştim; artık biliyorum. Bu adayı gezmek değil sokak sokak, yokuş yokuş, plaj plaj, belki de karış karış tavaf etmelisiniz. Kınalı, ne kadar bölümü tavaf edilirse o kadar güzelleşen bir ada.
Rotamız: https://www.strava.com/activities/550154963 (Bunun için Strava’yı kullanmanız gerekecek. Programın bilgisayardan, web üzerinden kullanımı çok daha kolay olduğundan kayıt, rota hazırlama gibi işlemlerinizi bilgisayardan yapmanızı tavsiye ederim. Cebe ise indirip yüklemeniz gerekecek; rotanızı giderken çizdirmek, aldığınız yolu, ihtiyaç duyduğunuz süreyi, yükseklik kazançlarını, ortalama hızınızı vb görebilmeniz için çok yararlı bir uygulama. Bir de Engin dostumuzu hem Facebook hem de Strava’da arkadaş olarak eklerseniz rotayı görebilirsiniz. Lütfen Kudo’larınızı Engin dostumuzdan esirgemeyiniz, herkes sevinir ama Engin herkesten daha fazla seviniyor.)
Yazan: Şaman Bayyurt
Editör: Sıdıka Mutlubaş
Fotoğraflar: Engin Toprak, Sıdıka Mutlubaş, Şaman Bayyurt
Hikayede kullanamadığım ama diskte tozlanmasına da kıyamadığım fotolar:
Sanatsal çalışma (Engin Toprak)
Bolca bulunan pembe evlerden biri (Engin Toprak)
Adanın Pembe Köşk’ü (Engin Toprak)
Eski güzel bir ada evi (Engin Toprak)
Arka taraftaki inişten (Engin Toprak)
Sıdıka full keyif down hill (Engin Toprak)
Üç adanın gemiyle imtihanı (Engin Toprak)
Dönüş vapurumuz gelirken (Engin Toprak)
Lojmandan dostlarımızla biz (Sıdıka Mutlubaş)
Ada’nın diğer çok sevimli mekanı (Sıdıka Mutlubaş)
Manastır bahçesinden detay (Sıdıka Mutlubaş)
Haberim yokmuş gibi çek panpa (Sıdıka Mutlubaş)
Adayı tavaf etmek için sırtında taş mı taşıdın? Tabi ki! (Sıdıka Mutlubaş)
Ne güzel bir gezi…