Anadolu’nun dört bir yanından kent, çevre ve ekoloji yaşam savunucuları bileşenlerinin içerisinde olduğumuz, yıkım tehdidi altındaki Maçka Parkı’nda “ Doğaya, kentlere, yaşama başkan mı olur? diye sorarak referandumundaki tavrımızı açıkladık.
Maçka Parkı gündemiyle “Hiyerarşiye Hayır” olarak açıkladığımız tur ve basın açıklaması kampanyamızın başlangıcı oldu. Bisikletlerimizi dövizlerimizle süslediğimiz tur Karaköy İskelesi’nden başlayarak Balat, Santral İstanbul ve Dolmabahçe Tüneli’ni kullanarak Maçka Parkı’nda sonlandırdık.
Basın açıklamasının yapılacağı alana Üniversite Bandosu’nun “Başkanlığa Hayır” şarkısıyla giriş yapmamızın ardından açıklamaya katıldık. Açıklama öncesi ve sonrasında çeşitli yayıncı kurumlar DKBK aktivistleri ile kısa röportajlar gerçekleştirdi
Açıklama sonrası DKBK olarak gelenlerle #FreeHug ve bisikletlerimizi paylaşmaya dönük #BirTurVeriyoruz etkinliği ve çağrısı yaptık. Ayrıca etkinlik sonunda katılımcıların ücretli/ücretsiz temin ettiği yiyecekleri ortaklaştırarak #BombalaraKarşıSoframızı kurduk. Eylem hakkındaki videoya buradan ulaşabilirsiniz.
Basın açıklamasından önce yaşam savunucuları bileşenleri “Ayçiçeği aşkına hayır”, “Tarım alanları yok olmasın diye hayır”, “Dereler çağlasın diye hayır”, “mega projelere hayır” dövizleriyle parkı süsledi. Ayrıca ağaçları çaputlayan yaşam savunucuları, çaputlara neden hayır dediklerini de yazdılar.
Basın açıklamasını “Yaşamı Savunanlar #Hayır Diyor” pankartı önünde kent ve doğa aktivisti Funda Alp okudu. Alp’in okuduğu “Doğaya, kentlere, yaşama Başkan olur mu? #Hayır!” başlıklı açıklamada yeni rejimin doğaya, yaşam alanlarına getireceği olumsuz etkiler vurgulandı. Açıklamada referandumla başkanlık geldiği takdirde tek bir kişinin doğal alanlar ve kamusal alanlar üzerinde tek yetkili olacağını belirten Alp, açıklamayı “Biz, yaşamı savunanlar, bu sesle özgürlük ve mutluluk isteyen, doğa ve kentler yok olmasın diyen herkesi #HAYIR demeye çağırıyoruz” diyerek sonlandırdı.
Açıklama sonrası İstanbul Barosu Çevre, Kent ve İmar Hukuku Komisyonu Sekreteri Tuğba Demir Öztürk, başkanlık sisteminin kent ve çevre mücadelesinin hukuki ayağına vereceği zararları aktardı. Öztürk açıklamasında:
“Eylül ayında yürürlüğe giren 6745 sayılı torba yasa ülkenin ihtiyaçlarına yönelik bir yasa olmamakla beraber doğamızı, kentlerimizi, yaşam alanlarımızı çeşitli projelere teslim etmektedir. Anayasa değişikliği gerçekleşirse yaşam alanlarımıza en büyük zararı verecek olan en büyük kanun 6745 sayılı kanun olacaktır. Bu kanun ile geleceğe miras bırakabileceğimiz korumaya muhtaç tüm doğal kaynaklarımız ve kültürel miraslarımız anayasal korumadan yoksun kalacaktır” dedi. Öztürk, İstanbul Barosunun çoğulcu ve katılımcı bir anlayışla hazırlanmayan parlementer demokrasiyi yasama, yargı ve yürütme erkleri arasındaki kuvvetler ayrılığı ilkesini ortadan kaldıran toplumun çevreyle uyum içerisinde yaşama iradesini yansıtmayan anayasa değişikliği teklifine ‘hayır’ dediklerini söyledi.
Ağaçlı köyü sakini Nezih Beceral da inanılmaz bir talan ve yağmanın içerisinde kaldıklarını söyleyerek şöyle devam etti:
“Ağır yaralıyız. Kıyılarını, kumsalımız, dağlarımız, tepelerimiz yok edildi. Bizleri inanılmaz bir mutsuzluğa doğru sürüklediler. Evet ağır yaralıyız. Ama ölmeye de niyetimiz yok. Son kalan alanlarımızı da savunmaya devam edeceğiz. Çevre talanına, ormanlarımızın talanına hayır. Bizim cevabımız hayır.” Nezih Beceral ardından söz alan Nazım Dikbaş da hali hazırda süregiden kent ve doğa talanının başkanlık sistemiyle nasıl ve neden tırmanacağını anlatarak kuvvetli bir dayanışma içerisinde olmaları gerektiğini vurguladı.
Basın açıklamasının tamamı şöyle:
Doğaya, Kentlere, Yaşama Başkan mı Olur? #HAYIR!
Duyulsun sesimiz!
Yaşam savunucuları, asla yan yana gelemeyeceğimize inandırılmış kardeşlerimiz, doğa ve kent yıkımına, ekonomik çöküşe razı olmayan herkes duysun sesimizi!
Biz yaşamı savunuyoruz ve diyoruz ki, yaşama dair kararlar, o kişi kim olursa olsun, tek bir kişinin hükmüne ve yetkisine emanet edilemez. Güç düşkünlerinin zifiri karanlıklar yaratmasına imkan tanıyacak yetkilere, OHAL dayatmacılığının kalıcılaştırılmasına, memleketin tapusunun tek bir kişiye verilmesine #HAYIR diyoruz.
Çünkü;
Referandumla başkanlık gelirse; tek bir kişi, tüm Türkiye’nin temsil edildiği koca meclisten üstün olacak, doğaya ve kente darbe getiren Madde 80 gibi yasalar çıkarabilecek, birçok denetim mekanizmasından muaf olacak.
#HAYIR diyoruz. Çünkü;
Referandumla başkanlık gelirse, bu tek kişi, “Ormanı kes!” dediğinde ciğerlerimiz sökülecek, “Kıyılar benim!” dediğinde deniz kaybolacak, tarihi ve kültürel yapılar daha da hızla yok edilecek, rantın otelleri yükselecek, parklar kapanacak ve bu kişi istediği her yere nükleer santral yaptırabilecek.
#HAYIR diyoruz. Çünkü;
Güçbela ayakta kalmaya çalışan hukuk tek kişinin aracı haline gelecek; yürütmeyi durdurma, ÇED süreçleri, izin ve ruhsat gibi kavramlar yok olacak. Mahkemeler bu tek kişinin istediği gibi kayırdığı şirketlerin yararına çalışacak. Başkanlığın keyfiliği altında şimdiden başlayan Varlık Fonu gibi araçlarla halkın emeği şirketlere ve bu şirketlerin projelerine aktarılacak.
Biz yaşamı savunanlar, bu ağır koşullar karşısında, bir defa daha direnişin çağrısını, yaşamın şarkısını duyuyoruz.
#HAYIR, bu şarkı, kediyi köpeği korkutarak, dozer gibi ağaç sökerek, gelmiyor. Konu komşu kolunda, çoluk çocuk bir arada, şenlikle geliyor. Her mahallenin, her ormanın derininden; her bir karacanın beneğinden, her bir karıncanın su içişinden, sinema gişelerinden, parkların banklarından, kentlerden ve tüm yaşam alanlarımızdan, Gezi’nin nefesiyle geliyor: Ortak hafızamızın, ortak geleceğimizin sesidir bu! Bu ses ormanı, köyü, suyu, kıyıyı, parkı, ağacı bir tek kişinin iki dudağı arasına bırakmayanların sesidir.
Biz, yaşamı savunanlar, bu sesle özgürlük ve mutluluk isteyen, doğa ve kentler yok olmasın diyen herkesi #HAYIR demeye çağırıyoruz.
Yaşam icin, #HAYIR!
Kuzey Ormanları Savunması, Evrensel, Don Kişot Bisiklet Kolektifi